On yıldır çocuk edebiyatı alanında editörlük yapan Özlem Akcan, okuduğu pek çok kitap başvuru dosyası ya da kitaptaki kadın karakterlerin toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini normalleştirdiğini söylüyor. Basmakalıp karakter niteliklerinden uzak, bazen hata yapan, kutsal annelik dayatmasının dışına çıkan daha çok kadın karakter okuyabilmeliyiz. Çünkü çocukların da bu çeşitliliğe ihtiyacı var.
Toplumsal cinsiyet rolleri doğduğumuz andan itibaren, tıpkı bir kundak gibi elimizi kolumuzu bağlayacak şekilde üzerimize geçirilir. Ve elbette kız çocuğuna pembe, oğlanlara mavi seçilir. Bu roller, zaman içerisinde önce aile, sonra okul ve toplum tarafından dayatılır; kültürel kodlar ve alışkanlıklarla da pekiştirilir.
Dil aracılığıyla edebiyata sızan ataerkil zihniyet, edebi eserlerde en belirgin şekliyle klasik masallarda gösterir kendisini. Melek Özlem Sezer’in Masallar ve Toplumsal Cinsiyet isimli kitabında da belirttiği gibi: “Kadının hapsedildiği kule, zindan gibi ulaşılması güç mekânlar fallik yan anlamlar içerir. Kahraman, hikâyenin sonunda diğer erkekleri doğrudan ya da mecazi anlamda öldürerek iktidara sahip olur ve asi kızların evcilleşmesine hizmet eder. Kadın kahraman ise maceralara erkek kılığında girer ve macerası evlilikle birlikte son bularak rutin kadın tiplemesine çekilir.”1 Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Masalların bittiği yerde ise hayat başlar. Kuleden “kurtarılan” kadının, “rutin kadın” tiplemesine çekildikten sonraki akıbeti bellidir: Evlenip çocuk doğurmak. “Mutlu son” denilen şey gerçekten son mudur peki, sonrasında neler olur? Bu sorunun yanıtını ise yüz yıllar önce yazılmış masallarda değil çağdaş çocuk edebiyatına bakarak bulmaya çalışalım.
Masallar bitti mi?
Türkiye'de feministlerin yıllar süren mücadelesiyle toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kazanımlar elde edildiği aşikâr. Feminist bilince sahip yazarlar, editörler ve yayıncılar sayesinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratan, klasik masalları yeniden yorumlayan, toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıkan çocuk kitapları yayımlandı ve yayımlanmaya devam ediyor.
Ama ben bu yazıda, farklı konularda yazılmış çocuk kitaplarındaki kadın karakterlere odaklanmak istiyorum. Akran zorbalığını konu edinen ya da çevre temalı çocuk kitaplarındaki kadın karakterler toplumsal cinsiyet rollerinden ne kadar azade mesela? Anneler evden çıkıp çalışmaya başladı tamam da çocuk bakımı yalnızca çalışan anne karakterin görevi olarak mı kaldı yoksa babalar da bu işe ortak oldu mu? Bekâr anneler çocuk kitaplarında ne kadar yer buluyor ya da başka bir aile mümkün mü? Kadın karakterler öğretmen, hemşire gibi klişe mesleklere hapsolurken babalar hep doktor, mühendis mi olmak zorunda?
Dil Politiktir
Enno ya da Asfalttaki Karahindiba, kitap kapağı. (Kırmızı Kedi Çocuk'un izniyle kullanılmıştır.)
Alman yazar Astrid Frank'ın hassas bir çocuğun toplum içinde yaşadığı zorlukları anlattığı ve 2017 Zürih Çocuk Kitabı Ödülü'ne değer görülen Enno ya da Asfalttaki Karahindiba adlı çocuk romanıyla başlamak istiyorum. Roman, Enno'nun kahvaltı sofrası hazırlamak istemesi ama bulduğu her şeyi masaya koyduğu için ebeveynlerinin eleştirisine maruz kalmasıyla başlıyor. Ve kahramanımız şöyle bir cümle kuruyor: “Sabah herkesten önce uyandım ve kahvaltı hazırlarsam annemi mutlu edeceğimi düşündüm. Çünkü annem, işe gittiği halde her hafta sonu kahvaltı hazırlamaktan şikâyetçiydi.”2
Satır arasına gizlenmiş eleştirel bir bakışla ev içi emeğin annenin sorumluluğunda olduğunu romandaki tek bir cümleden anlayabiliyoruz. Şatodan kurtarılan kadın, evlenip çocuk doğurmuştur ama çalışma hayatına atılsa bile mutfaktan çıkamamıştır. Frank’in kitabında da gördüğümüz gibi, çocuk bakmak, yemek yapmak pek çok çocuk romanında hâlâ annenin görevi olarak kurgulanmaya devam ediyor.
Edebiyattan politik doğruculuk beklemiyoruz, evet ama toplumsal cinsiyet eşitliğini konu edinenler hariç, çoğu romanda eşitsizliğin normalleştirildiğini okuyoruz. Okuldan gelen çocukların yemeklerini anneleri hazırlıyor, okul toplantılarına anneler gidiyor, sofrayı anneler kurup kaldırıyor, hayatın içindeki sorunları anneler çözüyor. Bekâr anne karakterler genellikle boşanma temalı kitaplarda anne-çocuk arasındaki sorun kurgusuyla işlenirken, heteronormativitenin dışına çıkan kadın karakterleri ise neredeyse hiç görmüyoruz.
Aynı romanın, kahvaltı sahnesinden bir örnek daha vermek istiyorum:
“Babam, 'Daha geçenlerde buzdolabını boşaltıp temizlemen gerektiğini söylememiş miydin?' diye sordu anneme. 'Bu da iyi bir fırsat sayılır.'
Annemin gözleri öfkeyle parladı. 'Evet' diye homurdandı. 'Söyledim ama pazar sabahı daha kahvemi bile içmeden, hatta kahvaltı bile etmeden temizlemek istediğimi kastetmemiştim. Ama sen temizlemek istiyorsan seni hiç tutmayayım.'”
Pek çok kadın için çok tanıdık bir sahnedir bu; çocuğunu korur gibi görünen ama somut anlamda işin ucundan tutmayan ve sorumluluk almayan baba karakteri. Yukarıdaki diyaloğun devamını merak edenler için yazayım; baba elbette dolabı temizlemiyor, sofrayı da toplamıyor. Günün sonunda çocuğuna öfkelenen, onu anlamayan anne karakterler okur tarafından eleştirilirken, ev içi emeği paylaşmayan, çocuğunun sorumluluğunu almayıp onunla sadece oyun oynayan babalar da övülüyor. Annenin iş yükü altında ezilmesi, tüm sorunlarla tek başına baş etmeye çalıştığı için öfkelendiği görülmez olunca da toplumsal cinsiyet eşitsizliği böyle pekiştiriliyor. Çünkü biliyoruz ki, dil politiktir ve dil-düşünce-deneyim kavramları da iç içe ve ayrılmazdır.
Çocuklardaki tezahürü
Yukarıda tartıştığım meselenin çok tali olduğunu düşünebilirsiniz ama ev içinde toplumsal cinsiyet eşitliğini deneyimlemeyen çocuklar, okudukları kitaplarla da toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretiyor. Çünkü kitaplar çocukların anlam dünyalarını yakından etkileyen, dış dünya ile iletişimlerini kuran temel unsurlardandır. Dolayısıyla başka bir dünya mümkün tahayyülünden yoksun kalan çocuklar, yaşanılan eşitsizliği normalleştirirler.Bu konu hakkında kapsamlı bir araştırma yok ama elimizde hiç de yabana atılamayacak bir veri var.
Günışığı Kitaplığı tarafından her yıl düzenlenen Zeynep Cemali Öykü Yarışması’na, Türkiye’nin dört bir yanından çocuk yazarlar katılıyor. Belirlenen tema cümlesinden yola çıkılarak yazılan yüzlerce öykü, toplumsal cinsiyet rollerinin çocukların anlam dünyasına nasıl yerleştiğini de gözler önüne seriyor. 2015 yılında, 700’ü aşkın çocuğun yazdığı öyküyü okuyan Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni Müren Beykan’ın sonuçları açıklarken söylediği şu sözler dikkat çekici: “Çocuklarımız ne yazık ki, toplumun belli kesimlerince dayatılan cinsiyet rollerine teslim olmakta. Kızlar hem okulda ders çalışıyor, hem evde ev işlerine yardım ediyor; erkek çocuklarsa illa ki yemeği önlerine bekliyor! 700’ü aşkın öyküde yalnızca bir baba tabak yıkıyor, bir erkek çocuk annesine kahvaltı hazırlıyor, bir dede yemek yapıyor.”
Özgürlüğe yelken açanlar
Aslı Tohumcu'nun Karadankaçanlar adlı çocuk romanında ise okura alışılmışın dışında karakterler sunulur. Bir anne ve kızın maceraya yelken açmasını konu edinen roman, daha ilk sayfada, “Her aile gibi, azıcık insandan ibaretmiş bu aile de,”3 cümlesiyle patriarkal aile tanımının dışına çıkar. Kitabın adı bile konfor alanını terk eden, hayatının dümenini elinde tutan, açık denizlere açılan kadın karakterleri imgeler okurlarına: Karadankaçanlar. “Mükemmel kadın” yanılgısına da düşülmemiştir; romandaki anne, hata da yapar, yer yer sakardır ve çocuğuyla otoriter değil eşit ilişki kurmuştur. Turuncu saçları, çilleri ve nevi şahsına münhasır konuşma üslubuyla dayatılan prototipin dışındadır. “Çünkü istemezmiş kimse desin, 'aman ne ayıp, annesi de becerememiş kızını görgülü yetiştirmeyi...'” diyerek, annelere yönelik toplum baskısıyla da dalgasını geçer.
On yıldır çocuk edebiyatı alanında editörlük yapan biri olarak, “Her kadın karakter toplumsal cinsiyet rollerinin dışında olmalıdır,” gibi bir şey söylemiyorum elbette ama okuduğum pek çok dosyadaki ya da kitaptaki kadın karakterlere ister istemez feminist bir gözle bakıyorum. Mutfaktan çıkamayan, çocuk bakımını tek başına üstlenen kadın karakterlerin kurgunun gerekliliği mi yoksa yazarın toplumsal cinsiyet rollerini normalleştirmesinin bir yansıması mı olduğu sorusunu sormadan edemiyorum. Edebiyatın hayattan esinlendiğini bilen biri olarak birbirine benzemeyen, klişelerden uzak, bazen hata yapan, kutsal annelik dayatmasının dışına çıkan daha çok kadın karakter okumak istiyorum. Çocukların da bu çeşitliliğe ihtiyacı olduğunu biliyorum.
1Melek Özlem Sezer,
Masallar ve Toplumsal Cinsiyet, Evrensel Basım Yayın, 2010
2Astrid Frank,
Enno ya da Asfalttaki Karahindiba, Kırmızı Kedi Çocuk, Çev: Semra Pelek, 2020
3Aslı Tohumcu,
Karadankaçanlar, Can Çocuk, 2015
Görsel 1: Bir çocuğa oku (Read to a child). (Fotoğraf: Carol VanHook)
Görsel 2: Enno ya da Asfalttaki Karahindiba, kitap kapağı. (Kırmızı Kedi Çocuk'un izniyle kullanılmıştır.)
Görsel 3: Karadankaçanlar, kitap kapağı. (Can Çocuk'un izniyle kullanılmıştır.)