İnsanlık yerleşik hayata geçtikten sonra dünyanın pek çok yerinde ve tarihin pek çok döneminde ataerkil toplum yapısı, muhtelif istisnalar dışında, modern çağa kadar hâkim oldu. Bu durum günümüzde değişiyor, özellikle Batı toplumlarında kadınlar giderek iş dünyasında daha etkin bir rol oynuyor ve cinsiyet rolleri artık daha eşitlikçi bir biçimde paylaşılıyor.
Peki toplumsal düzen ile aile yapısı üzerinde yıllardır büyük bir etkiye sahip olan ataerkil düzen nasıl ortaya çıktı? Ataerkil bakış açısı her yerde ve her zaman mevcut olan bir şey miydi? Toplum değiştikçe ataerkil düzen artık son mu bulacak?
University College London’da Evrimsel Antropoloji Profesörü olan Ruth Mace tarafından The Conversation için kaleme alınan yazıda ataerkil toplumsal düzenin kaynağı ve tarihi ele alınıyor.
Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:
Dünyanın bazı bölgelerinde bir şekilde geri plana itilmiş olan ataerkillik tekrar karşımıza çıkıyor. Afganistan’da Taliban ülkenin kıtlığa sürüklenmesinden ziyade kadınları evde tutma ve onlara sıkı kıyafet kurallarını dayatma kaygısıyla hareket ediyor.
Bir başka kıtada, ABD’nin bazı bölgelerinde, ise kadınların artık yasal olarak kürtaj yapmasını engelleyen yasalar çıkarılıyor. Her iki durumda da ataerkil inançlar siyasal liderlik başarısız olduğundan tekrar gün yüzüne çıktı. Zamanda geriye yolculuk yapıyormuşuz gibi ürkütücü bir his var içimizde. Peki ataerkillik toplumlarımıza ne kadar süredir hükmediyor?
Kadınların toplumdaki statüsü antropolojide uzun zamandır ilgi çeken bir konu. Sanılanın aksine, araştırmalar ataerkilliğin bir tür “doğal düzen” olmadığını gösteriyor. Ataerkillik her zaman yaygın olan bir düzen değildi ve en nihayetinde ortadan kalkabilir. Avcı-toplayıcı topluluklar, en azından kendilerinden sonra gelen toplumsal düzenlere kıyasla, muhtemelen daha eşitlikçiydi. Ayrıca kadın liderler ve anaerkil toplumlar her zaman var oldular.
Erkeğin serveti
Evrimin itici gücü üremeden kaynaklanır. Ancak evrimleşen yalnızca bedenlerimiz ve beyinlerimiz değil; davranışlarımız ve kültürlerimiz de doğal seçilimin ürünleridir. Örneğin, erkekler üreme açısından başarılarını en üst düzeye çıkarmak için sıklıkla kadınları ve onların cinselliğini kontrol altına almaya çalışmışlardır.
Çoğu avcı toplayıcı toplumda olduğu gibi, maddi zenginliğin çok az olduğu ya da hiç olmadığı göçebe toplumlarda, bir kadın bir erkekle birlikte kalmaya zorlanamaz. Kadın, eşiyle birlikte kendi akrabalarının, eşinin akrabalarının ya da tamamen başka insanların yanına taşınabilir. Mutsuz olduğu takdirde ise çekip gidebilir.
Babanın varlığı çocukların gelişiminde ve hatta hayatta kalmasında rol oynadığından, eğer kadının çocuğu varsa çekip gitmenin bir bedeli olabilir, ancak yine de kadın daha kötü bir durumda yaşamak zorunda kalmadan gidip başka bir yerde akrabalarıyla yaşayabilir veya kendine yeni bir eş bulabilir.
12.000 yıl önce bir takım bölgelerde tarımın ortaya çıkması her şeyi değiştirdi. Nispeten basit bahçecilik faaliyetleri bile mahsullerin korunmasını ve dolayısıyla bir yerde yerleşik olarak kalınmasını gerektiriyordu. Yerleşik hayata geçiş, gruplar içinde ve gruplar arasındaki çatışmaları artırdı.
Büyükbaş hayvancılığın geliştiği yerlerde ise bölgede yaşayan insanlar hayvan sürülerini baskınlardan korumak zorunda kaldı ve bu da yüksek düzeyde savaşlara yol açtı. Kadınlar fiziksel olarak daha zayıf oldukları için savaşta erkekler kadar başarılı olamadıklarından, bu rol giderek erkeklere düştü, onların güç kazanmalarını sağladı ve savundukları kaynakların sorumluluğunu onlara bıraktı.
Nüfus arttıkça ve insanlar yerleşik hayata geçtikçe koordinasyon sorunları ortaya çıktı. (Ekseriyette erkek) Liderler savaşlarda veya farklı şekillerde kamu yararına hizmet ederek halka bazı faydalar sağladığı durumlarda toplumsal eşitsizlikler ortaya çıktı. Bu nedenle, hem erkekler hem de kadınlar olmak üzere toplumun geneli sahip olduklarını elde tutmalarını sağlamaları karşılığında bu elitlere müsamaha gösterdi.
Çiftçilik ve hayvancılık giderek daha yaygın hale geldikçe, artık geneli erkekler tarafından kontrol edilen maddi zenginlik kaynakları daha da önem kazandı. Aileler arasında servet konusundaki çatışmaların önlenmesi için akrabalık kuralları ve soy sistemleri resmileşti ve evlilikler sözleşmeye dayalı hale geldi. Toprak arazilerinin veya hayvanların kuşaktan kuşağa aktarılması ile bazı aileler önemli miktarda servet edindi.
Tek eşlilik ve çok eşlilik
Çiftçilik ve hayvancılıktan elde edilen zenginlik çok eşliliği (erkeklerin birden fazla eşe sahip olması) mümkün kıldı. Buna karşılık, kadınların çok sayıda kocaya sahip olması (poliandri) nadir görülen bir durumdu. Çoğu toplumda, genç kadınlar talep gören bir kaynak olarak değerlendiriliyordu, çünkü kadınların çocuk yapma kabiliyetine sahip oldukları süre kısaydı ve genellikle daha çok çocukların bakımını üstleniyorlardı.
Erkekler servetlerini ve sahip oldukları kaynakları genç kadınları kendilerine çekmek için kullandılar. Bunun için gelinin ailesine “başlık parası” ödeyerek rekabet ettiler, ve sonuç olarak zengin erkekler çok sayıda eşe sahip olurken bazı fakir erkekler bekâr kaldı.
Dolayısıyla, evlenecekleri eşler için rekabet etmek üzere bu zenginliğe ihtiyaç duyanlar erkeklerdi (oysa kadınlar çocuk sahibi olmak için gerekli kaynakları kocaları aracılığıyla elde ediyorlardı). Çok sayıda torun sahibi olmak isteyen ebeveynler için servetlerini kızlarından ziyade oğullarına vermeleri daha mantıklıydı.
Bu da servet ve mülkün resmi olarak erkek soyu aracılığıyla kuşaktan kuşağa geçmesine yol açtı. Bu aynı zamanda kadınların evlendikten sonra genellikle evlerinden uzakta, kocalarının ailesiyle birlikte yaşamalarına sebep oldu.
Bu gelişmeler yüzünden, kadınlar kendi kaderlerini tayin etme gücünü kaybetmeye başladı. Toprak arazileri, çiftlik hayvanları ve çocuklar erkeklerin mülkiyeti altında olduğunda kadınlar için boşanmak neredeyse imkânsız hale geldi. Bir kızın anne ve babasına dönmesi, başlık parasının iade edilmesi gerekeceğinden hoş karşılanmıyordu. Ataerkillik artık toplumda iyice yerleşmişti. Bireyler doğdukları evden ayrılıp yeni eşlerinin ailesiyle yaşamaya başladıklarında, doğdukları eve kıyasla yeni evlerinde daha az pazarlık gücüne sahiplerdi.
Erkekler savaşlarda kan bağları olmayan diğer erkeklerle kaynaklar için rekabet etme fırsatına sahipken, kadınlar yalnız kendi hanelerindeki kadınlar ile rekabet içindeydi. Bu iki nedenden dolayı, hem erkekler hem kadınlar, toplum olarak kadınlara kıyasla erkeklere karşı daha fedakâr davrandıklarından, erkekler evrimsel açıdan daha büyük faydalar elde etti ve bu da “erkek kulüplerinin” ortaya çıkmasına neden oldu. Esasen, kadınlar kendilerine karşı uygulanan toplumsal cinsiyetçiliğe ortak oluyorlardı. Bazı tarım toplumlarında ise kadınlar daha fazla bağımsızlığa sahipti. Tarım arazilerinin az olduğu yerlerde, erkekler büyük ailelerin geçimini sağlayamadıkları için çok eşlilik bu yerlerde daha az görülen bir olaydı. Tarımın zor ve verimliliğin arazi büyüklüğünden ziyade harcanan emeğe bağlı olduğu yerlerde kadın emeği temel bir gereksinim haline geldi ve çiftler tek eşli evlilik çatısı altında birlikte çalıştı.
Tek eşliliğin yaygın olduğu toplumlarda bir kadın zengin bir erkek ile evlendiğinde erkeğin tüm serveti kadının çocuklarına miras kalıyordu. Bu yüzden kadınlar en iyi eşi bulmak için diğer kadınlar ile rekabet içindeydi. Bu durum, aile servetinin çok sayıda kadının çocukları arasında paylaşıldığı çok eşli toplumlarda geçerli değildi, dolayısıyla çok eşli toplumlarda zengin bir erkekle evlenmenin kadınlara sağladığı avantajlar nispeten daha azdı.
Dolayısıyla, tek eşli toplumlarda evlilik ödemesi, çok eşli toplumların tam tersidir ve “çeyiz” olarak anılır. Gelinin ebeveynleri parayı damadın ailesine veya çiftin kendisine verir.
Günümüzde Asya’nın büyük bir kısmında hala önemli olan çeyiz parası, ebeveynlerin kızlarının evlilik piyasasında diğer kadınlarla rekabet etmesini sağlayan bir yöntemdir. Çeyiz bazen kadınlara daha geniş bir hareket özgürlüğü ve aile servetinin en azından bir kısmı üzerinde kontrol sağlayabilir.
Ancak bu durumun çok kötü bir yönü de var. Çeyiz masraflarının çok fazla artması, kız çocuklarını ebeveynleri için masraflı hale getirebiliyor, bazen de zaten kız çocuğa sahip ailelerin kız bebeklerini öldürmesi ya da onları ihmal etmesi (ya da dişi fetusların tercihli olarak kürtaj edilmesi) gibi vahim sonuçlar doğurabiliyor.
Tek eşliliğin birtakım farklı sonuçları da oldu. Servey hala erkek soyundan tek eşin çocuklarına aktarıldığından, erkekler bu çocukların kendilerine ait olduğundan emin olmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Servetlerini farkında olmadan başka bir adamın çocuğuna yatırmak istemiyorlardı. Bunun sonucu olarak kadınların cinselliği sıkı bir şekilde kontrol altına alınmaya başlandı.
(Bu kontrole bir örnek olan) kürtaj yasağı, cinsel ilişkileri potansiyel olarak maliyetli hale getiriyor, insanları evliliğe hapsediyor ve kadınların kariyer fırsatlarını yasaklıyor.
Ataerkil toplumlar
Servetin kadın soyundan aktarılması nadir görülen bir olaydır, ancak bu tür toplumlar mevcuttur. Bu kadın merkezli toplumlar, genellikle fiziksel rekabete sebep olan zenginliğin az olduğu yerlerde bulunurlar.
Örneğin, Afrika’da tetse sineğinin büyükbaş hayvan beslemeyi imkansız hale getirdiği “anasoylu kuşak” olarak bilinen bölgeler bulunuyor. Afrika’daki bu anasoylu toplumların bazılarında erkekler hanelerde güç sahibi olmaya devam ediyor, ancak kadınları kontrol etmeye çalışanlar eşlerinden ziyade ağabey ve amcalarıdır. Yine de bu toplumlarda kadınlar genellikle daha fazla güç sahibidir.
Anaerkil toplumlardaki kadınlar çocuklarını yetiştirmek için genellikle kocalarından ziyade annelerinin ve kardeşlerinin desteğini alırlar.
Bu durum evlilik bağlarını zayıflatır ve mirasın kadın akrabalar arasında aktarılmasını kolaylaştırır. Bu tür toplumlarda servet kadınlar tarafından kontrol edildiği ve kız çocuklarına aktarıldığı için babanın kim olduğu daha az önemlidir ve kadınlar cinsel açıdan diğer toplumlara kıyasla daha az kontrol altında tutulur. Anasoylu toplumlarda hem erkekler hem de kadınlar çok eşli olarak çocuk yapabilir.
Benzer bir şekilde, günümüzün kent ortamında, erkekler arasında işsizliğin yüksek olması annelerin çocuklarını ve torunlarını yetiştirmek için kızlarına yardım ettiği, kadın merkezli yaşam biçimlerini meydana getiriyor.
Ancak genele bakıldığında erkekler tarafından kontrol altında tutulabilen maddi zenginliklerin ortaya çıkması, anasoylu sistemlerin babasoylu sistemlere dönüşmesine neden olmuştur.
Dinin Rolü
Bu yazıda özetlenen ataerkillik hakkındaki bakış açısı dinin rolünü geri plana atıyor gibi gözükebilir. Dinler cinsellik ve aile konusunda genellikle oldukça katı kurallara sahiptir. Örneğin, çok eşli evlilik İslam’da kabul edilirken, Hristiyanlık’ta kabul edilmiyor. Ancak dünyanın dört bir yanındaki farklı kültürel sistemlerin kökenleri yalnızca din ile açıklanamaz.
İslamiyet, milattan sonra 610 yılında, o zamanlar çok eşli evliliğin yaygın olduğu hayvancılık ile geçinen göçebe toplulukların yaşadığı Arap yarımadasına ortaya çıkarken, Hristiyanlık ise tek eşli evliliğin zaten genel geçer bir kural olduğu Roma İmparatorluğu içinde ortaya çıktı. Dolayısıyla dini kurumlar bu tür kuralların uygulanmasına kesinlikle katkı sağlasa da, bu kuralların asıl kaynaklarının dinler olduğunu iddia etmek zordur.
En nihayetinde, dini kuralların ya da herhangi toplumsal bir kuralın kültürel mirası, bu kuralların asıl nedenleri ortadan kalktıktan çok sonra bile katı toplumsal önyargıları sürdürebilir.
Ataerkillik sona mı eriyor?
Toplumsal kuralların, tutumların ve kültürün davranışlar üzerinde büyük bir etkisi olduğu açıktır. Altlarında yatan ekoloji ve ekonomi değiştiğinde, bu kurallar, tutumlar ve kültürler değişebilir ve şu anda da değişiyor. Ancak bazı toplumsal kurallar zamanla yerleşik hale gelir ve bu nedenle değişmeleri zaman alır.
Daha 1970'lerde, Birleşik Krallık'ta evli olmayan annelerin çocukları ellerinden alınarak Avustralya'ya gönderiliyordu (orada dini kurumlara yerleştiriliyor ya da evlatlık veriliyorlardı). Son araştırmalar, toplumsal cinsiyet eşitliği ile övünen Avrupa ve Amerika toplumlarında kadınların otoritesine saygısızlığın hala yaygın olduğunu gösteriyor.
Bununla beraber, toplumsal cinsiyet normlarının çok daha esnek hale geldiği ve ataerkilliğin dünyanın birçok yerinde pek çok erkek ve kadın tarafından hoş karşılanmadığı açık bir olgu. Birçok kişi evlilik kurumunu sorguluyor.
Kadınlar için doğum kontrolü ve üreme hakları hem kadınlara hem de erkeklere daha fazla özgürlük sağlıyor. Çok eşli evlilik artık nadir olarak görülen bir olgu olsa da, çok eşli cinsel hayat oldukça yaygın bir hale geldi ve bu hem inceller hem de sosyal muhafazakarlar tarafından bir tehdit olarak algılanıyor.
Dahası, erkekler giderek artan bir şekilde çocuklarının hayatlarının bir parçası olmak istiyor ve ailelerinin geçiminde aslan payını üstlenmek zorunda kalmamayı takdir ediyor. Dolayısıyla pek çok erkek çocuk yetiştirme ve ev işlerinin yükünü paylaşıyor, hatta üstleniyor. Aynı zamanda daha fazla kadının iş dünyasında kendinden emin bir şekilde üst mevkileri elde ettiğini görüyoruz.
Hem erkekler hem de kadınlar giderek daha fazla kendi servetlerini elde ettikçe, eski ataerkil düzenin kadınları kontrol altında tutması zorlaşıyor. Kız çocuklarının örgün eğitimden eşit şekilde yararlanması ve iş fırsatlarının herkese açık olması halinde, ebeveynlerin erkek çocuklarına daha fazla yatırım yapma yönündeki bakış açıları ciddi şekilde zarar görecektir.
Geleceği tahmin etmek zordur. Antropoloji ve tarih öngörülebilir, doğrusal bir çizgide ilerlemez. Savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar veya yenilikler her zaman pusuda bekler ve hayatımız için öngörülebilir veya öngörülemez sonuçlar doğurur.
Ataerkillik kaçınılmaz bir olgu değil. Dünyanın sorunlarını çözmemize yardımcı olacak kurumlara ihtiyacımız var. Ancak yanlış insanlar iktidara gelirse, ataerkillik tekrar gün yüzüne çıkabilir.
Ruth Mace’in The Conversation web sitesinde yayınlanan “How did the patriarchy start – and will evolution get rid of it?” başlıklı yazısından bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://theconversation.com/how-did-the-patriarchy-start-and-will-evolution-get-rid-of-it-189648