ARAMA
Röportajlar
30.07.2021

Çevrimiçi kadınlar daha ne istiyor? Jımena Valdez ile söyleşi

İnsan olmayan canlılarla paylaştığımız ortakyaşam alanlarımız zorlu günlerden geçiyor. Maddi dünyamızın yanı sıra çevrimiçi sosyal...

Jimena Valdez

Sanatçı Louise Walsh'ın Bilinmeyen Kadın İşçi için Bir Anıt isimli heykeli. Belfast, Kuzey İrlanda. (Fotoğraf: William Murphy)

Röportaj

30.07.2021
11 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Jimena Valdez

Jimena Valdez lisans derecesi Buenos Aires Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden, yüksek lisans derecesini Turcuato Di Tella Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden, doktora derecesini ise Cornell Üniversitesi İdari Bilimler...
Devamını Oku...

Etiketler

PAYLAŞ

İnsan olmayan canlılarla paylaştığımız ortakyaşam alanlarımız zorlu günlerden geçiyor. Maddi dünyamızın yanı sıra çevrimiçi sosyal ağlarda yürüttüğümüz tartışmaların da daha fazla tahribat yerine onarıma ihtiyacı var. Bu bağlamda, devlet, piyasalar ve dijital ekonomik oluşumları bir arada inceleyen karşılaştırmalı siyaset bilimi araştırmalarının yanı sıra teknoloji şirketleri ve sosyal medyadaki toplumsal cinsiyet dinamikleri hakkında düzenli yazılar yazan Arjantinli akademisyen Jimena Valdez'le söyleştik. London School of Economics’de doktora sonrası araştırmalarına devam eden Valdez, dünyanın farklı coğrafyalarında geçen kişisel ve akademik hayatının kendisini dargörüşlü uzmanlık yaklaşımlarından uzaklaştırdığını söylüyor. Valdez, Buenos Aires merkezli haber portalı Centinal için düzenli olarak internet, teknoloji ve sosyal ağların güncel siyasal boyutlarını inceleyen Burofax isimli bir çevrimiçi haber bülteni hazırlıyor. Twitter’da kadınların uğradığı sözlü şiddet hakkında yürütülen internet araştırmaları, Meksika’daki kayıp insanların yerlerini tespit etmek isteyen insan hakları savunucularının teknolojik veri platformlarını yenilikçi biçimlerde kullanma pratikleri, kendi inşa ettikleri uzay seyahat firmalarıyla atmosfer dışına çıkan bilyoner erkek figürleri Valdez’in yakın zamanda haber bülteninde işlediği konular arasında.

Akademik araştırmalarında dünyanın farklı yerlerindeki işletmelerin karşılaştıkları siyasal, ekonomik ve teknolojik zorluklarla nasıl baş ettiklerini inceliyorsun. Peru’da doğdun, Arjantin’de büyüdün, önce orada daha sonra ABD’de öğrenim gördün, doktora araştırmanı İspanya ve Portekiz’de yürüttün ve şimdi de İngiltere’de doktora sonrası araştırmacı olarak çalışıyorsun. Sence kişisel hayat hikâyen akademik çalışmalarını nasıl zenginleştiriyor?

Doktora derecem Siyaset Bilimi’nden ve Karşılaştırmalı Siyaset üzerine uzmanlaştım. Yöntemsel açıdan farklı ülkelerin kurumlarını, kurumsal politika ve aktörlerini karşılaştırmalı olarak inceleyen bir çalışma alanı bu. Farklı ülkelerin benzer süreçleri nasıl organize ettiğini (örneğin seçimler) veya karşılaştıkları benzer sorunlarla nasıl başa çıktıklarını (örneğin toplumsal eylemler) analiz ederiz veya pek çok ülkeyi etkileyen bir olayı ele alır (örneğin son ekonomik ve finansal kriz) ve dünyanın farklı bölgelerinde ne gibi sonuçlara yol açtığını inceleriz. Yaşam deneyimimin içinde bulunduğum akademik alanda yürüttüğüm faaliyetlere sunduğu katkı şu: Belirli aralıklarla yer değiştirip taşındığım için dar görüşlülükten (parochialism) doğal olarak hiç hoşlanmıyorum: sadece bir ülkeyi, bir vakayı incelemekten ve bundan büyük çıkarımlara varmayı kastediyorum. Arjantin'den, yani genellikle kendine has özellikleriyle (sürekli yükselen enflasyon seviyeleri, mükerrer olarak geç ödenen hazine borçları, ne ararsanız var) başka ülkelerden ayrı bir yerde duran bir ülkeden geliyorum ama olaylara her zaman daha büyük bir perspektiften bakmak istedim. Arjantin, sadece Arjantinlilerle dolu olduğu için değil, farklı düzey ve kombinasyonlarda yürütülüyor olsa da dünyanın diğer bölgelerinde yürütülen politikalar nedeniyle Arjantin'dir.

Yaşam deneyimlerimden edindiğim başka bir özellik ise, gelişmiş ülkelerdeki insanların bize, yani bu tuhaf ülkelerden gelenlere karşı tasladıkları ahlaki üstünlükleri saptama ve sorgulama kabiliyetim. Etrafım çoğunlukla sol eğilimli ve açık fikirli akademisyenlerle dolu. Yine de, sömürgecilik, ırkçılık ve cinsiyetçilikle ilgili meseleler fazlasıyla mevcut. Bir örnek vereyim. Doktoraya başladığımda Latin Amerika'da siyasi kayırmacılık (clientelism) bulunduğum akademik alanda hararetle tartışılan bir konuydu. Yoksul kesimlerin, ulusal geliri kendilerine yeniden dağıtmayacak hükümetlere yine de oy vermesini açıklamak için geliştirilen bir analitik çerçeve olarak oy satın alma pratikleri yani. ABD, 1970'lerden bu yana durmadan artan son derece yüksek bir gelir eşitsizliği düzeyine sahip ve 1977-2012 yılları arasında en tepedeki %0.01’de bulunan bireylerin gelirleri dört kat arttı. Peki, ABD'deki oy verme örüntülerini nasıl açıklayabiliriz? Orada kimse oy satın almaktan bahsetmeye cesaret edemiyor ama görünüşe bakılırsa ABD'deki yoksul ve orta sınıf insanlar da tıpkı başka yerlerdeki muadilleri kadar “akılsızca” davranıyorlar.

Söylemek istediğim son bir şey var. Ülkelerarası akademik deneyimim bana çok net bir şekilde gösterdi ki, ABD'deki akademi ile diyelim ki Arjantin'deki arasında tek fark, araştırma yapmak için gerekli olan kaynakların varlığı (ya da yokluğu). Her iki ülkede de insanlar son derece zeki, eleştirel düşünme becerilerine sahip, her iki yerde de harika hocalar var, ancak bu yerlerden sadece birinde kaynaklar bol. Para size zaman, özveri ve tek bir şeye tüm dikkatinizi verme lüksünü sağlıyor ve bu durum ABD veya Avrupa ülkelerinde, Arjantin'de olduğundan çok daha yaygın.

Akademik çalışmalarının yanında, Buenos Aires çıkışlı haber platformu Cenital için iki haftada bir Burofax başlıklı bir haber bülteni hazırlıyorsun. Web sitende bülten “İnternet, teknoloji ve ağlara siyasal bir bakış” olarak tanımlı. Burofax’ı Ağustos 2020’den beri yayınlanıyor değil mi? Böyle bir işe girişme kararını nasıl aldın? Bülteni daha çok sosyal bilimciler mi okuyor? Tepkiler nasıl?

Benim için bu bülteni hazırlamak politik bir eylem. Akademi, çoğunlukla kendi aramızda konuştuğumuz çok kapalı bir dünya. Bunun tek istisnası üniversitede ders vermek, ancak bu aslında akademik mesleğin yeterince ödüllendirmediği bir alan. Her ne kadar meslekte öğretmenliğe verilen önem ülkeden ülkeye değişse de, çoğunlukla sürekli bir şeyler yayınlamanız aksi takdirde yok olup gitmeniz bekleniyor ve ancak yalnızca meslektaşlarınız tarafından okunacak şeyler yayınlıyorsunuz, dolayısıyla dünyada herhangi bir şeyi değiştirme şansınız çok az. Hayatım boyunca okulda ve üniversitede, ve daha sonra kamu görevlisi olarak siyasete farklı şekillerde dahil oldum ve şu anda da sahip olduğum zaman ve kaynaklar vasıtasıyla dahil olmaya devam ediyorum. Ben Arjantin'deki kamusal eğitim sisteminin bir ürünüyüm: Devlet lisesine gittim ve devlet üniversitesinde iktisat okuyup, üniversite diplomamı aldım. Dolayısıyla her hafta hazırladığım bu bülten, hayatım boyunca inşa etmek için çaba sarf ettiğim şeyleri insanlara geri vermenin bir vesilesi: siyasal olaylar üzerine yaptığım okumalar ve geliştirdiğim düşünceler.

Hazırladığım bülteni kimler okuyor soruna gelince: Açıkçası bilgim kısıtlı. Bu durum Google Arjantin çalışanlarını da çıldırtıyor, zira her kullanıcıdan mümkün olduğunca fazla bilgi almaya alışmışlar. Bildiklerim, Twitter'da benimle etkileşime giren ve haber bültenine yanıt veren insanlara, duyduklarıma ve Cenital'in okuyucularımızı tanımak için yaptığı çalışmalara dayanıyor. İnsanların gönüllü olarak fikirlerini sundukları yıllık anketler yapıyoruz ve onlara yeni fikirler öneriyoruz. Bu sayede beni yalnızca sosyal bilimcilerin değil, daha geniş bir kitlenin, bilgisayar bilimcilerinin, Yapay Zeka alanında ve diğer teknoloji şirketlerinde çalışan insanların, siyasa yapıcıların ve de başka mesleklerden insanların okuduğunu biliyorum. Teknolojinin olayı bu, hepimiz onu kullanıyoruz ve hepimiz onun tarafından kullanılıyoruz. Bu yüzden hepimiz onunla ilgilenmeliyiz. 

Geçtiğimiz haftada yayınladığın “Twitter’daki Kadınlar” başlıklı bültende, Christopher F. Karpowitz ve Tali Menderberg’in The Silent Sex: Gender, Deliberation, and Institutions (Suskun Cinsiyet: Toplumsal Cinsiyet, İstişare ve Kurumlar) isimli kitabından bahsediyorsun. Kitapta sunulan verilere göre, “kadınlar eskiye göre bugün daha fazla yerde bulunuyor ama daha az konuşuyorlar” ve “üniversite, çalışma ortamı ya da bir siyasi toplanmada kadınlar erkeklerden sayıca fazla olmasına rağmen daha az yer dolduruyorlar.” Bu argümanlar hakkında ne düşünüyorsun?

Bu argümanların günümüz toplumlarında mesken edindiğimiz mekânların çoğu için geçerli olduğunu düşünüyorum. Cinsiyetçilik gerçekten çok garip bir olay. Her bir yanımız cinsiyetçilikle dolu. Akademiye özgü eğilimlerden biri şu mesela: “kurumsal hizmetlerin” çoğunu kadınların yürütüyor (akademik komiteler, organizasyonlar, öğrencilerle tanışma ve çalışma vb. aktiviteler), erkekler ise daha çok araştırma yapmak gibi önemli işlerle meşgul. Yine de sorsanız kimse cinsiyetçi değil. Bu nasıl mümkün olabilir? Özellikle politik ekonomi araştırmaları beyaz erkeklerle dolu bir alan. Konferanslara, çalıştaylara ve toplantılara gidiyorum ve işler hep böyle yürüdüğünü görüyorum. Ve yine oralarda da kimse cinsiyetçi değil.

Bu yıl ilk defa kadın bir danışmanım oldu. Şu anki kurumum London School of Economics bana akademik bir danışman atadı ve ben de harika bir kadın profesöre denk gelecek kadar şanslıydım. Doktora derecemi aldığım Cornell Üniversitesi’nde, tez komitem dört erkekten oluşuyordu, bu yüzden daha önce böyle bir deneyimim olmamıştı. Ancak yüksek lisans öğrencisiyken, resmi olarak alanım dışından kadın bir profesörün tavsiyelerine defalarca başvurmuştum. Şu anki danışmanım elbette yaşça benden daha yaşlı ve hem onu hem beni zorlayan toplumsal cinsiyet dinamiklerini tartışıyoruz. Kurumsal dinamikler belirli şekillerde yapısallaşmış durumda ve her şeye karşı çıkmak kolay değil. Bu dinamiklere karşı çıkan kadınlar ortamların gözde karakterlerine dönüşmüyor ve öğrendiğim bir şey varsa o da hırslı kadınların kimsenin pek hoşuna gitmediği. Sanki herkes sana bakıyor ve "Daha fazla ne istiyorsun?" diye soruyor.

Yani kadınlar artık çeşitli mekânlarda yer bulabiliyorlar ama içlerinde pek bir şey yapamıyorlar. Bence Twitter, bunun en iyi örneği. Buradasın ama aynı zamanda bir de konuşmak mı istiyorsun? Tartışmalara mı katılmak istiyorsun? Akıllıca şeyler mi söylemek istiyorsun? Bu kadarı da fazla. Uluslararası Af Örgütü’nün yayınladığı şu rapor ve benzerleri kadınların çevrimiçi ortamlarda maruz kaldığı şiddetle ilgili bilgi veriyor, ancak her zaman altını çizmek isterim ki, bu raporlar çoğunlukla kadınların söylediklerine, ifade ettiklerine ve deneyimlerine dayanıyor. Bu nedenle, bu haberlere inanmak, kadınlara inanmayı gerektiriyor ve bu, yani kadınların sesini gerçekten dikkate almak, mücadelenin merkezinde yer alıyor.

İkinci bir araştırma alanı olarak dijital ekonomiler üzerine çalışıyor ve platform şirketleri etrafında dönen politikaları anlamaya çalışıyorsun. Kendi web sitende araştırma projeni özetlerken Uber gibi platform şirketlerinin “yapısal anlamda yeterince iktidar sahibi olmadıklarını” ve devletle işbirliğine dayanan “altyapısal iktidar biçimleri” geliştirmek zorunda kaldıklarını öne sürüyorsun. Kavramsallaştırdığın bu “altyapısal iktidar”ı araştırma yürüttüğün siyasal bağlamlardaki toplumsal cinsiyet ve ırk politikalarıyla birlikte düşünürsek karşımıza ne gibi bulgular çıkıyor?

Teknoloji şirketleri toplumsal cinsiyet ve ırk dinamikleri açısından birbiriyle çelişen güçler barındırıyor. Bu konuda söylenecek çok şey var ama kısaca bahsedeyim. Teknoloji şirketleri pek çok şeyin mümkün olacağı bir dünyanın kapılarını açtı ve geliştirdikleri algoritmalar, sistematik uygulamalar ve süreç ölçümleri sayesinde belirli toplumsal önyargıların sona ereceğini vaat ettiler. Şimdi işlerin hiç de böyle olmadığını veya böyle yürümediğini biliyoruz. Makineler yerine insanlar hâlâ çalışmaya devam ediyor, çalışmaya devam edecek ve bu insanların önyargıları tasarladıkları her ürüne nüfuz ediyor. Ayrıca teknoloji şirketlerinin özellikle yüksek pozisyonlarının, (azınlıkların çoğunluk haline geldiği düşük vasıflı pozisyonlardan bahsetmiyorum), çoğunlukla erkekler tarafından doldurulduğunu biliyoruz. Dolayısıyla beklentilerimizin sınırlarını da biliyoruz. Teknoloji bizim sorunlarımızı bizim için çözmeyecek.

Emek konusunda da yine çelişkiler görüyorum. Bireysel istihdam olanakları açısından, akıllı telefon uygulamaları kesinlikle dikkate değer. İşsizlik sigortası olmayan ülkelerde Uber veya Deliveroo gibi uygulamalar pek çok toplumsal grup için bir güvenlik ağı sağlıyor. Uber adına araba kullanan kadınlar için bu tür uygulamalar, kendi başlarına araba kullanmaktan daha güvenli olabilir. Yine de bu uygulamalar işçileri resmi anlamda işçi olarak tanımıyor, onlara çok düşük maaşlar ödüyor ve hiçbir güvence ve hak sunmuyor. Eğer “bunlar ekonominin yarattığı işler” ise, insanlara nasıl destek sağlayacağız? Sağlık harcamalarını veya emekli maaşlarını kim ödeyecek?

Son olarak, emeğin örgütlenmesiyle ilgili, sınıflar arası koalisyonlar için büyük fırsatlar ortaya çıktığını gözlemliyorum. Bu şirketlerin vasıflı ve iyi ücretli çalışanları dezavantajlı konumlardaki çalışanlarının belini doğrultabilir. Bunun kolay olduğunu söylemiyorum ama orada bir umut ışığı görüyorum.

Geçen Mayıs ayında, dijital veri kümelerinin analizi ve görselleştirilmesi yoluyla Meksika’da demokrasi, vatandaşlık ve insan hakları savunuculuğu yapan “Data Cívica” oluşumu hakkında bir yazı yayınladın. Bu yazıyı hazırladıktan sonra dijital teknolojilerin demokratik siyaset için kullanılmasına dair bakış açın değişti mi? Yakın gelecekte benzer çevrimiçi yayınlar yapmayı düşünüyor musun?

Bu harika bir deneyimdi ve bir bakıma tesadüf eseri gelişti. On günlüğüne Meksika'daydım, bir arkadaşımda kalıyordum. Bir akşam yemeği sırasında arkadaşım vasıtasıyla tanıştığım kişilerden biri Data Cívica'nın yöneticisi Mónica Meltis idi. Meksika’da toplumsal ve siyasal nedenler sonucu kaybolan insanların gömülü olduğu çukurlarla ilgili mevcut verileri kullanarak diğer çukurların nerelerde olabileceğini bulmaya dair çalışmalarını anlattı bana. Çok etkilendim ve bu konu ilgimi çekti. Meltis’in çalışmaları hakkında daha fazla şey öğrenmek bana yeni bakış açıları sundu ve dijital verileri kullanarak yapabileceğimiz başka şeyler hakkında düşünmemi sağladı. Çoğu zaman böyle davranmıyoruz çünkü bu tür veriler ticari amaçlar için kullanılıyor ve amaç bizlere doğru reklamı gösterebilmek için hangi elbiseyi veya şampuanı arzuladığımızı öğrenmekle sınırlı kalıyor. Elbette büyük teknoloji şirketleri, insanlar için daha önemli olabilecek başka konularda da araştırmalar yürütüyorlar ancak bunu dışarıya kapalı biçimlerde ve kendi çıkarları için yapıyorlar. Data Civica ise Meksika'da demokrasiyi geliştirmek için çok az fon erişimi ve çok çaba sarf ederek çalışıyor. Ayrıca, Monica'nın feminist ve yatay örgütlenmelere önem veren düşünme tarzından, işlerini ve ekibini düzenleme biçiminden çok şey öğrendim çünkü bu benim her zaman ilgimi çeken bir şeydi.

Data Cívica ile ilgili haberi hazırlamak için ne kadar zaman harcadım tam olarak hatırlamıyorum ama gerçek şu ki, bültene ayırdığım zaman haftadan haftaya değişiyor. Bu işe elbette daha fazla zaman ayırmak istiyorum ve yayın direktörüme yeterince iyi olmadığını düşündüğüm bir metin gönderdiğimde endişeleniyorum. Düzenli olarak iki haftada bir bülten yazmak son derece zahmetli bir iş ve elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Bu aralar yeni bir pozisyonda çalışmaya başlamak üzereyim ve sorumluluklarım artacak. Bu yüzden zaman yönetimi konusunda endişeliyim. Yine de, bu röportaj boyunca bahsettiğim nedenlerden dolayı bu bülteni hazırlamak benim için çok önemli ve o yüzden yazmaya devam etmeyi planlıyorum. 

Görsel: Sanatçı Louise Walsh'ın Bilinmeyen Kadın İşçi için Bir Anıt isimli heykeli. Belfast, Kuzey İrlanda. (Fotoğraf: William Murphy)

Söyleşi: Mehmet Ekinci

Çeviri: Heval Okçuoğlu

Diğer Yazılar

Soru ve mesajlarınızı e-posta yoluyla bize iletebilirsiniz.

E-Posta Adresi:
info@sessizolmaz.org
Bizi Takip Edin

©2025 Tüm hakları saklıdır.